18 Ocak 2010 Pazartesi

marcus' un hıçkırıkları..

önce sakindi hava.. oda loştu.. dışarda şehrin ışıkları.. bi sigara yaktı ve konuşmaya başladı marcus.. tane tane hayatını anlattı, içindekileri.. dışındakileri.. herşeyini.. algıları hiç o kadar açık değildi.. hiç olmadığı kadar sakindi kelimeler ağzında dans ederken.. ve beyninde.. ışık dinledi onu, sustu.. bazen kesti, konuştu.. o da kendini anlatıyordu.. içindekileri, daha çok dışındakileri.. hisleri her zamanki kadar alev alevdi..
ses yok.. loş.. dışardan bi bakış, konuşan iki insan.. iki ağız, birinin dudakları arasında bir sigara.. dumanı dönerken konuşan biri.. içindekileri kusar gibi.. döndü, döndü, çıkardı.. önce rahatladı.. bir dinginlik sardı bedenini.. " herşey olması gerektiği gibi olsun artık, bu yanan beden durulsun " dercesine bir ruhtu onunkisi.. öylece bir hal.. ve öyle hissetti, şaşırdı..
ışık konuştu, dinlediklerinden çıkan sentezi anlattı.. çıkmayanları da.. we sustu.. " yeniden başlayalım, ben varım " derken bedeni marcus' a doğru devrildi.. marcus aynı dinginlikle uzak tuttu bedenini, " bir süre dokunmayalım bu et ve kemiklere " derken.. şaşırmıştı önce ışık, durdu.. geriye yöneldi, yaslandı.. eli saçlarında düşündü.. düşündü.. düşünürken kustu, düşündükçe kustu.. " hayır, hayırr... yapamam " yıkıldı sanki..
marcus' un beyninde dolanıyordu " bunu aşarız, herşeye rağmen herşeyle başlıyoruz yeniden, herşeyi unutarak " sözleri.. döküldüler ağzından.. ama ışık kabullenmek istemedi.. söyleyeceği bir sözü olmalıydı we oldu..
" 2 ay önce biriyle yattım.. ".. marcus betona çakılmış bir kayanın titreşimlerden kalan son haliydi o an.. kalıp gibi yatakta duruyordu.. yağmurlar yağıyor, kasırgalar burnunun dibinden geçiyor, aniden bi dalga onu yutuyor ya da bi volkana düşüyordu.. en azından beyni, elinden ruhu tutmuşken..
ışık anlattı, anlattı, anlattı.. nedeni, niçini, yeri, zamanı, sonucu; çıkarılmış dersleri vardı.. ilişkilere göndermesi bile " ilişkimiz böyle çok daha sağlam olur, elimi tutarsan " cümlesiyle..
marcus donuk.. bir beden yaklaşıyor, sarılıyor ardından.. tanıdık bir beden, tanınmayan yanlarına rağmen.. ve marcus kırıldı o an, o an.. yüreğini ve ruhunu maddesel tasvir edebildiği, algılarıyla hissedebildiği o an; onların ufalandığını gördü.. yaşadı.. tattı..
ufak damlalar büyük haykırışları doğurur.. ağlayabilene.. seli takıldı yolundakilere; bir kısmı yanağından süzüldü, bir kısmı gırtlağından.. hıçkırdı.. yalnızlığına bunu ekleyip hıçkırarak ağladı.. minnettardı; belirtti ağlarken.. sıkı sıkı sarılıp bir de anılara ağladı.. aktı herşey ve sustu..
gitmeye çalışacaktı ki bir dudak yaklaştı, temas etti.. korktu, iğrendi, kaçtı.. o birleşme olmadı.. ve marcus kuruyan yüzünü havaya gösterdi.. " tesekkürler hayata yaşattığım acıyı anlattığın için bana " dedi.. ve çıktı...

17 Ocak 2010 Pazar

marcus üşüyor..

soğuk bir geceye, geçtiği kapıdan doğdu marcus yüreği titrerken.. kuş gibi kanatlandı denirdi belki; ama onu içine alan melankolinin ta kendisiydi.. adımlamaya çalıştığı toprak ayaklarının altından kayıyordu.. yolunu şaşırtmak ister gibi.. sağa sola yalpaladı.. buğday başakları koluna değer gibi bir ince histi yürürken onunkisi; ancak o başaklar kılıçtandı.. ürperdi, görüntü bulandı.. baktığı her yer kararıyordu.. gecenin sessizliği herşeyi içine alıyordu sanki.. O' nu da aldığı gibi...
" dayan " dedi ufak, hastalıklı yüreği.. ya da içinden bir ses belki.. yürüdü, yürüdü we bulduğu ilk arabanın önüne atladı.. kapıyı kapatışı kulağında hala, " götür buralardan " der gibi.. sür.. uzakta, karanlıkta kaybolalım.. yüreğinin gömüldüğü girdap gibi..
iskelede indi.. 2. araca ihtiyaç wardı.. kaçmak öyle kolay mıydı ? hele de anılarından; senin gittiğin yoldan onlar dönerken.. bindi we talih bu ya, en arkada ters oturdu yola.. hiç sewmezdi.. ama o karanlıkta iyi geldi.. arkasında bıraktıklarına bakarken...